5 May 2016

1984 ÖZEt
Herkez bir el tarafından yönetilmektedir.Bu el her şeyi gören ve bilen bir devlettir ve toplumun tüm denetimine hakimdir. Totaliter bir yönetim şekline sahip olan Okyanusya, tam anlamıyla sıkı yönetilmektedir. Ülke, Büyük Birader olarak anılan bir lider ve Ingsos(İngiliz Sosyalizmi) Partisi tarafından yönetilmektedir. Parti, iktidarını sürekli gözetim ve muhbirlikle sağlamlaştırmaktadır. Politik anlamda tek rakip ise devrim sırasında Büyük Birader ile aynı tarafta bulunmuş olan fakat sonradan yönetimle fikir ayrılığına düşerek Parti aleyhtarı bir tutum izleyen Emmanuel Goldstein’dir. Kalabalık bir yeraltı örgütünün lideri haline geldiği söylenmektedir fakat hikayede kendisinin ve hatta Büyük Birader’in bile hayatta olup olmadığı anlaşılamamktadırToplum var olan tek partinin görevlileri ve proletarya(prol) olarak anılan işçi sınıfından oluşur. Parti üyeleri de iç ve dış parti üyeleri olarak ikiye ayrılır: iç parti üyeleri, siyaseti yönlendiren ve hükümeti kuran kesimdir. Dış parti üyeleri ise titizlikle seçilen, toplumun orta sınıfını oluşturan memurlardır. Sadece sigara ve Zafer Cini tüketme ayrıcalığı olan dış parti üyeleri, sürekli gözetim altındadır. Nüfusun %85’ini oluşturan işçi kesimi ise alt sınıfı oluşturur. Düşüncesi kıt olan proller görevlerini  yerine getirdikleri sürece partinin söylediği kadar işçilik, ev işi, çocuk bakımı, komşu kavgaları, sinema, futbol, bira ve kumar ile yaşar.

1984 KONUSU

 Baskıcı bir iktidarın kontrolünde olan Okyanusya toplumu anlatılır. Toplum parti ve onun lideri Büyük Birader’in diktatörlüğünde sınıflara ayrılmıştır. Hiyerarşik sınıflamada ortalarda yer alan bir memur, romanın baş kahramanıdır. Doğruluk Bakanlığı’nda çalışan dış parti üyesi Winston Smith’in gözünden baskı altında yaşayan Okyanusya toplumu anlatılır. 20.yüzyılın en popüler distopik romanlarından biri sayılan roman roman üç kısımda incelenebilir. İlkin toplumda günlük hayat ve Winston’un yeri tasvir edilir. İkinci kısımda Julia adında bir kadınla yaşadığı cinsel ilişki ve parti yönetimine karşı çıkan düşünceleri işlenir. Son olarak da Winston’ın parti tarafından ele geçirilerek işkencelerle sisteme uygun bir vatandaş yapılması anlatılır. Daha önce yazdığı kurgu eser Hayvanlar Çiftliği ile 1984’ün benzer çıkış noktaları olduğunu söyleyebiliriz. İkisi de konularını II. Dünya Savaşı sonrası oluşan baskıcı yönetimler, Sovyetler Birliği’ndeki komünist rejim ve iktidar anlayışındaki yanlışlıklardan alır.
''Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir.''
''Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. Bugünü kontrol eden geçmişi de kontrol eder.''
Partinin bu iki söylemi kitapta sık sık geçer.
Başlıca Karakterler: 
Winston Smith: Okyanusya’nın propaganda fabrikası Hakikat Vekâletinde çalışan vasat zekâlı, küçük bir memur. 
Julia: Hakikat Vekâletinin Kurgu Dairesinde çalışan güzel, isyankâr bir genç mekanik.
 O’Brien: Parti yüksek kademesindeki küçük çevreye mensup çirkin, yüksek ölçüde zeki bir üye. 
 Mr. Charrington: Londra’da, mazinin zevkli ve cazibeli kalıntılarıyla dolu bir eskici dükkânının yaşlı sahibi. 
Büyük Birader: Okyanusya’nın, her şeyi gören, her şeye kaadir ve manyetik gözleri ile her ilân ve reklâm tahtasından bakan hükümdarı.
Emmanuel Goldstein: Okyanusya’nın baş düşmanı, yarı-mistik bir adam.

SONUÇ olarak

Vatandaşlar herhangi bir sadakatsizlik halinde sistematik işkencelerle yeniden eğitimden geçirilmektedir. Bu yöntemle vatandaşların zihinleri “2+2=5” yaklaşımını bile kabul edecek şekilde yeniden şekillendirilir. Sevgi Bakanlığı, ideolojiden sapanların ceza olarak itiraflarını almakta ve tutukluların önce bu itiraflarına inanmalarını ve yaptıklarından gerçekten pişman olmalarını sağlamaktadır. Bu işlem sonunda toplum içine yeniden salıverilen kişiler, partinin otoritesini yansıtır.
Winston en başta baskıcı iktidara karşı fikir geliştiren bir memurdur. Gittikçe artan şüpheleri küçük ipuçları ile derinleşir. Julia adlı bir kadınla toplumdan gizli cinsel ilişki yaşar. Ardından odalarındaki gizli bir kamera sayesinde yakalanırlar. İşkence ile doğru bildikleri unutturulur. Winston işkenceden kaçabilmek için sevdiği Julia’yı dahi suçlamaktadır. Julia da çözülmüştür. Basit bir yaşantıya sahip olan Winston öykünün sonunda partinin gerçekliğini kabul etmiştir. Eskiye dair bir şey hatırlamaz. Julia’yı gördüğünde, tam da partinin istediği gibi, Okyanusya’ya yakışır biçimde davranır. Artık birer sade vatandaştırlar.
 “Geçtiğimiz on yıl boyunca en çok yapmak istediğim şey politik yazıyı bir sanata dönüştürmektir. … çünkü ifşa etmek istediğim bazı yalanlar, dikkat çekmek istediğim bazı gerçekler var. … Görev, bu çağın bizi yapmaya zorladığı gerçek halk ve toplumsal aktiviteler yoluyla benim içime işlemiş olan, hoşlandığım ve nefret ettiğim şeylerin uzlaşmasını sağlamaktır.” George Orwell
( EKSTRA :))

1984 ROMANI HAKKINDA GÖRÜŞLERİM


Öncelikle 1984 romanının benim zihnimi açan ve beni aydınlatan bir roman olduğunu belirtmek isterim. Çünkü yazar George Orwell, anlattığı kurgusal yaşamı öyle bir gerçeklikle bize aktarmış ki okuyup da aydınlanmamak elde değil. Bunun dışında yazar 1984 yılındaki baskıcı rejimi kurgularken, anlattıklarıyla o baskıyı hissetmemizi sağlıyor. Big Brother tarafından izleniliyor, dinleniliyor hatta düşünmeniz yasaklanıyor. Sadece kendi parti zihinlerinin beynimizde yer alması isteniyor. Ayrıca aşk, sevgi  duyguları yok edilmekte ve sadece çocuk yapmak için cinsel ilişkiye izin veriliyor. Bunun altında yatan amaç ise sevginin yalnızca Big Brother (Büyük Birader) a yönetilmesi ve parti yönetimini benimseyecek yeni nesillerin doğmasını sağlamak olduğu açıkça belli oluyor. Böyle bir durumun gerçek olabilmesi ürpermeme sebep oluyor. Bunun dışında yazarın romanda çiftdüşün, yenikonuş gibi kavramlara da ilk kez yer vermesi oldukça beni etkiledi diyebilirim. Çünkü bu kavramlar oldukça mantıklı açıklamalara sahip. Örneğin Big Brother ve partilerinin yenikonuş adını verdiği yeni dil sistemi ile kendi istedikleri kelimeleri atıp insanların kelime haznelerine de sınır koyuyorlar. Bu sayede halk düşünmemeleri gereken şeyleri düşünmemiş oluyor. Bir örnek verirsek düşünmek kelimesini halkın dilinden uzaklaştırırsak halk buna bağlı olarak düşünmemeye başlar ve bu da partinin işine gelir. İşte bu partiler ve Big Brother hükümeti de yaptıklarıyla halkın zihinlerini ele geçirmeyi başarmışlardır.
Bunun dışında benim dikkatimi çeken bir diğer şey ise romanda anlatılan sistemin günümüz hükümeti ile benzerlikleri. Örneğin eğitim sisteminde amaç öğrencilerin daha iyi bir eğitim sistemine sahip olması değildir. Çünkü bu durumda zeki ve aklı başında bireyler yetişecektir. Ve böyle bireylerin yetişmesi demek her şeyin açığa çıkması demektir. Ben bu sistemin günümüzde de geçerli olduğunu düşünüyorum ve bu da romanın bize bir şeyler açıkladığını gösteriyor.
Son olarak kitaptaki ana karaktere gelirsek Winston nihayetinde bu baskıcı ve her şeyi izleyen hükümetin farkında fakat buna rağmen kurallara uymuyor. Ben Winston un halkı bu durumdan kurtarabileceğini düşünmüştüm ama maalesef işler daha da kötüye gitti.  Winston un da zihni silindi ve o da Big Brother ı seven biri haline geldi. Açıkçası böyle bir son beni üzdü. Ama yinede öğrendiğim şeyler üzüntümü unutturdu.
Sonuç olarak bu kitap daha yıllarca okunmaya devam edecek ve gündemden hiç düşmeyecek diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten herkesin okumak isteyeceği türden bir kitap. Hala okumayanlar için en kısa zamanda okumanız dileğiyle...

George Orwell (1903-1950)

1903 yılında Hindistan'da doğdu. İngiliz edebiyatının en önemli isimlerindendir. Asıl ismi Eric Arthur Blair. Babası Hindistan'da görevli bir İngiliz, annesi Fransız asıllıdır. Aristokrat bir ortamda büyüdü. İngiltere'ye döndükten sonra 1922'de Eton College'dan mezun oldu.
Üniversiteye gitmek yerine aile geleneğini sürdürdü, Birmanya'ya giderek İmparatorluk Polis Teşkilatı'na girdi. Aslında edebiyatla ilgilenmek istiyordu. İngilizlerin Birmanyalılara yaptığı baskıları görünce 1928'de polislikten istifa etti ve anılarını 1933'te yayınlanan "Burmese Days" isimli kitabında topladı. Aynı yıl yazdığı "Down and Out in Paris and London" adlı kitabında Paris ve Londra'da geçen günlerini anlattı.
1930'larda kendisini sosyalist olarak tanımladı. Ama gazete muhabiri olarak izlemeye başladığı İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçi milislere katıldı. Teğmen rütbesine kadar yükseldi ve bir çatışmada ağır yaralandı. 1937'de komünistlere karşı savaştı. Hayatını tehlikeye attığını düşünerek bu ülkeden ayrıldı. Bu dönem izlenimlerini, 1938'de yayınlanan "Katalonya'ya Selam" adlı kitabında aktardı. İspanya deneyiminden sonra tutucu bir görüş benimsedi.
BBC'nin Hindistan yayınları bölümünün başına getirildi. 1943'te Tribune gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı.
1944'te en önemli eseri olan ve Rus devrimiyle Stalin'in devrime ihanetini konu alan "siyasal fabl"ı "Hayvanlar Çiftliği"ni yazdı. Eserde, bir çiftlikte yaşayan bir grup hayvan, kendilerini sömüren insanları yönetimden devirip eşitlikçi bir toplum kurar. Ama zamanla aralarındaki zeki ve iktidar düşkünü domuzlar, devrimi yolundan saptırıp insanlardan daha baskıcı ve acımasız diktatörlere dönüşür. Önce bastıracak yayıncı bulamadığı bu kitap, 1945'te yayınlandığında Orwell'e büyük ün ve para kazandırdı.
1949 yılında yayınlanan "1984" adlı romanı da büyük başarı kazandı. Bu romanda olaylar, dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter devletin egemenliğinde olduğu bir gelecekte geçer. Orwell, bu eserle dünyayı, herşeyin tümüyle devletlerin kontrolünde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı uyarır. Birçok kişiyi derinden etkileyen bu kitap, "Hayvanlar Çiftliği" gibi 1984'te sinemaya uyarlandı. Bu kitabı yazarken verem tedavisi gören Orwell, Londra'daki bir hastanede yaşamını yitirdi. 

George Orwell Eserleri

Paris ve Londra'da Beş Parasız
Burma Günleri
Papazın Kızı
Zambak Solmasın
Wigan İskelesi Yolu
Katalonya'ya Selam
Aspidistra
Daralma
Hayvan Çiftliği
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört <3